aşk ve insanoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aşk ve insanoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Eylül 2015 Cuma

Aşk

Aşk yalnız sevmekten, düşünmekten ibaret bir his değildir. Aşk, yalnız kalbe, ruha, dimağa ait değildir. Eğer öyle olsaydı, uzakta olan bir âşık kendini teskin ve hatta memnun edebilirdi. Düşünmek, hep sevgilinin hayali, hatırasıyla uğraşmak, yalnız yaşamak yetmiyor insana. Sevgi plâtonik olamaz, nazarî bir duygu tam bir duygu değildir. Aşk bir ızdıraptır. Ondan ancak sevgilinin yanında kurtulurur. Yani ızdırap yalnız sevgilinin yanında unutulur. Yoksa tek başına sevmek yetmez. Sevdiğini görmek, onun yanında bulunmak, onunla beraber yaşamaktır amaç. Gözlerin sevdiğini görmez, kulakların sesini işitmez, burnun kokusunu almaz, elin vücudunu okşamazsa, insan yanındakine: <<Ben seni bütün varlığımla, benliğimle seviyorum>>, diyemezse, bu sözün onun üzerindeki tesirini göremez, anlayamazsa, boştur her şey. Aşk tam olmak için karşılıklı olmalıdır. Bu çok nadirdir, ama esas mutluluktur. Kıskançlık ise sevgiyi öldürür, güven yaşatır. Her zaman sevdiğini anlamak, affetmek gerektir. Maddî menfaati düşünmeden, arzularının sonundan korkmadan yaşamaktır aşk. Aşk her gün yeniden doğmaktır.

AŞK NASIL TARİF EDİLİR ?

Aşk bir gemidir. Kaptanın ustalığı oranın da yol alır. Aşk bir dağ gibidir, tırmanması ne kadar yorucu ve güçse, inmesi o kadar kolaydır. Sevginin ise ölçüsü yoktur. Bazen kantarla bazen tek kefeli teraziyle tartılır. Aşk verdiği kadar almak isler. Aşk suya benzer, herhangi bir şey onu harekete geçirmezse bozulur. Sabırsız aşk, köksüz çiçek gibidir. Kadın ruhu aşkla beslenir. Kadınlar anlaşmak için değil sevilmek için yaratılmışlardır. Aşkla oynayan kadınlar bıçakla oynayan çocuklara benzerler. Sonunda yaralanan kendileri olur. Aşk evlenince son bulur.

İNSANLIĞI AŞK MI KURTARACAK ?

Dinler ve felsefeler eskiden beri insanlara birbirlerinin kardeşi olduklarını anlatmak isterler ve bir türlü başaramazlar. Aksine insanlar biri birinin düşmanıymış gibi hareket ederler, birbirinden korkarlar, kıskanırlar, kötülük etmekten çekinmezler. Yani insanlar birer düşman kardeştirler. Hindistan'da ise bir mezhebe göre insanın kardeşi yalnız bütün insanlar değil, aynı zamanda her hayvan her bitkidir ve daha da ileri gidilerek her eşyadır. Batılılar ise insanı çok yükseğe, insan olmayanları da en aşağıya koymuşlardır. Mertebeler, dereceler sınıflar, farklar gözetilmiştir. Hele insanların bazı ırk ve ulusları kendilerini herkesten üstün ve efendi saymak gafletine düşmüşlerdir. Bazıları da kendilerini Allah'ın en sevgili kulları olarak sayar ve gururlanırlar, İşte bundan üstünlük, aşağılık, kibir, nefret ve istihfaf duyguları ortaya çıkar. Şarklıların bazıları hiç kimseyi ve hiç bir şeyi kötü görmez ve yalnız insanlığa değer verirler. Bunlar kâinattan ayrılmaktansa ona daha da yaklaşmak isterler. Çocuk ile deliyi Allah'ın bir armağanı sayarlar. Hayvana iyi bakarlar ve acırlar, hatta en küçük bir böceğe bile kötülük etmezler. Hazreti Peygamber namaz kılmak için, seccadesinin üzerinde uykuya dalmış olan bir kediyi bile uyandırmaktan çekinmemiş midir? Bazı Şarklılar en ufak bir otun ve taşın bile ızdırap duyacağına inanırlar. Bir sanskrit sözü şöyle der:<<Bu şey, bu çiçek, bu kuş, bu dağ, bu yıldız hep sensin, hiçbir şey senden başka bir şey değildir>>. Eğer bu felsefeyi kabul edecek olsaydık dünyada hiç yalnızlık duymayacaktık, kinimiz ve hırsımız olmayacaktı. Birbirimize bağlı olacak, hayatın büyük varlığına kendimizi uydurmuş olacaktık. Artık kutsal kelimesinin manasını öğrenmiş ve tanrının harikalarına hayran olacaktık. Eğer insanlar tabiatın bir beraberlik olduğunu anlasalardı belki toplumu daha sıkı bir birlik haline sokmaya çalışacaklardı. Yerde, gökte ve denizde kendilerinin yanı başında bulunan canlı ve cansız her türlü mahlukatla insanlar eğer bir tür akrabalık ve yakınlık duysalardı yani kâinatla kardeşlik edebilselerdi, basitten karmaşığa giderek, belki birbirlerini seveceklerdi. İşte o zaman aşk hayatın her yerinde ve anında anlam bulacaktı. Her insan için mutlak olacaktı ve belki de dünya çok daha yaşanabilir bir hal alacaktı.


Devamını Oku »